10 Haziran 2010 Perşembe

Ailede Eşlerin Birbirine Karşı Hukuki Sorumlulukları

Aile ve aile fertlerinin karşılıklı görevleri pedagoji sosyoloji hukuk vb. bilimlerin alanına giren önemli konulardan biridir. Bu bilimlerin her biri farklı bir açıdan bu konuya yaklaşmıştır. Biz burada bu yaklaşımların tümüne değinecek durumda değiliz. Sadece konuya bir eğitimci gözüyle bakıp neşeli ve huzurlu bir hayat için gerekli olan hususları açıklamak istiyoruz. Bu amaçla karı kocanın görevlerini üç bölümde ele alıyoruz:




1. Karı kocanın karşılıklı görevleri



2. Kocanın görevleri



3. Kadının görevleri



Hemen belirtelim ki bu bölme ev ve karı koca ile sınırlı bir bölmedir. Eğer bu çerçevenin dışına çıkacak olursak başka görevler de gündeme gelir. Eşlerin ailelerinin görevleri toplumun karı koca karşısındaki görevleri devletin bu husustaki görevleri vs. gibi. Ancak bu kısa yazıda onlara değinmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla bu üç görevi esas alarak yazımızı üç bölüme ayırıyoruz. Her bölümde kısaca bu görevlerin bir kısmına değineceğiz.



a) Karı kocanın karşılıklı görevleri:



1. Karşılıklı saygı: Karı kocanın birbirine saygı göstermesi ailenin ruh sağlığı sevginin artması ve aile temelinin sağlamlaşması açısından büyük öneme sahiptir. Bu saygı karı kocanın birbirinin kişiliğine değer vermesini; birbirinin görüşlerine düşüncelerine ve zevklerine saygı duymasını kapsar ve hayatlarının tüm alanlarını güzel etkisi altına alır.



2. Karşılıklı sevgi: İnsanların birçok duygusal ihtiyacı vardır ki en önemlilerinden biri de sevgiye olan ihtiyaçtır. Karı ve koca birbirinin sevgisine ve ilgisine mazhar olmayı severler. Sevgisiz yaşamın cazibesi yoktur; insanların çoğu ondan kaçar. Allah'ın Elçisi (s.a.a.) buyuruyor ki: "Erkeğin karısına 'Seni seviyorum' demesi hiçbir zaman onun kalbinden çıkmaz."



3. Affedici ve bağışlayıcı olmak: Karı kocanın birbirinin hataları ve yanlışlarını affedip görmezlikten gelmesi aile ortamında büyük öneme sahiptir. Bu hususa dikkat etmemek aileye hâkim olan samimiyet ve huzur ortamını huzursuzluk kötümserlik asabîlik ve memnuniyetsizlik ortamına dönüştürür. Ruhun sakinliği kinin bertaraf olması izzetin artması ömrün uzaması vs. hadislerde affedici ve bağışlayıcı olmanın etkilerinden sayılmıştır. İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor: "Üç şey dünya ve ahiretin yüceliklerindendir: Sana zulmedeni bağışlaman seninle ilişkisini kesenle ilişki kurman ve sana karşı cahilce davranana karşı sabırlı ve halim olman."



4. Sorumluluk almak: Aile mutluluğunun temininde etkili olan amillerden biri de eşlerin karşılıklı sorumluluk duygusuna sahip olmasıdır. Kadın ve erkek müşterek bir yaşamı kabullenmekle aile kurmadan önce üzerlerine görev olmayan birtakım sorumluluklar aldıklarını bilmelidirler. Bu sorumluluklar kadın ve erkeğin yetenekleri yetkileri ve özel koşulları dikkate alınarak belirlenir. Geçimi sağlamak aileyi idare etmek eşlik görevlerini yapmak çocukları eğitmek vs. gibi. Bu duygunun varlığı aile bağının güçlenmesine ve ruhun huzurlu olmasına sebep olur.



5. Ahlâk: Ahlâk insan hayatında önemli ve belirgin bir niteliktir. İnsanlara özellikle de eşe ve çocuklara karşı güzel ahlâklı olmak insanın kişiliğinde derin bir etki bırakır; toplumu ve aile ortamını sefa ve samimiyetle doldurur. Güzel ahlâkın olmayışı da hayatı karartır ve asabîlik asık suratlılık sabırsızlık bahanecilik vs. gibi olumsuz yan etkilere neden olur; korku kaygı kişilik kaybı vs. gibi etkileri beraberinde getirir. Tatlı dillilik insanlara saygı göstermek alçak gönüllülük geniş kalplilik selâm vermek hâl hatır sormak ve şefkat göstermek güzel ahlâklılığın tecellilerinden sayılır.



6. İyimserlik: Tarafların birbirine güvenmesi müşterek hayat için büyük bir sermayedir. Nitekim güvensizliğin de hayatta birçok menfi etkisi vardır. Kötümser bir kimse negatif ve hasta bir ruha sahiptir. Onun ruh sağlığı ve dengesi bozuktur. Kötümserlik sonucu eşine güveni olmayan bir insan aile hayatının sefa ve huzurundan mahrum kalır. Böyle bir insan sosyal ilişkilerde de başarılı olamaz. Çünkü başkaları hakkında kötü zan besleyen biri dostları ve arkadaşlarını kaybeder ve yalnız kalır. İmam Ali (a.s.) buyuruyor ki: "Bir insana kötümserlik galip gelirse onunla hiçbir dostu arasında barış ve huzur kalmaz."



7. Rıfk ve müdara: Eşlerin birbirine karşı görevlerinden biri de rıfk ve müdaradır. Şöyle ki; eşimizin kusurları eksiklikleri ve hoşlanılmayan davranışları karşısında sert bir tepki göstermemeli ve şiddete başvurmamalıyız; tam tersine şefkat ve samimiyetle yaklaşmalıyız. Çünkü kadının da erkeğin de sözlerinde ve davranışlarında karşı tarafın hoşlanmayacağı eksikliklerinin olması doğaldır. Ne var ki müdara etmek eşimizin kusurları ve eksiklikleri karşısında umursamaz olmamız anlamına gelmez. Müdaranın anlamı eşimizin kusuru veya eksikliğini gidermeye çalışırken onun kapasitesini göz önünde bulundurmamız yapabileceğinden fazlasını ondan beklemememiz ve istenmeyen özellikleri karşısında büyük insanlara yakışan bir davranış sergilememizdir.



8. İffetli ve namuslu olmak: Günümüz toplumunda bu özellik genellikle kadınlardan beklenir. Ancak hadislerin bu husustaki bakış açısı daha geniştir. Hadislerde iffetli olmak karı kocanın karşılıklı görevlerinden biri ve en üstün ibadet olarak sayılmıştır. Hz. Ali'nin (a.s.) tabiriyle iffet şehvetler karşısında direnmektir. Bu da hem kadından ve hem de erkekten istenilen bir şeydir. Hadislerde karı kocaya birbiri için süslenerek iffetlerini korumada birbirine yardımcı olmaları tavsiye edilmiştir. İffetli olmak; eşin kirli insanlardan korunması aile bağının güçlenmesi eşin güvenini kazanmak vs. gibi faydaları beraberinde getirir.



9. Birbirini anlamak: Ailevî sorunların birçoğunun temelinde eşlerin birbirini anlaması yatmaktadır. Eşinin içinde bulunduğu şartları ve yaşadığı sıkıntıları anlayan bir kimse onun iyiliklerini daha iyi derk eder ve zahmetlerinin kadrini bilir. Eşini anlamayan bir kimse onun bütün çabalarını görmezlikten gelir kusurları ve eksiklerini gözünde büyütür; zahmetlerinin kadrini bilmediği ve onu teşvik etmediği gibi iğneli ve kinayeli sözleriyle de onu incitir ve yaşama sevincini ondan alır. Gurur ve kibirden kurtulmak birbirinin ruh hâllerini ve sıkıntılarını bilmek eşlerin birbirini anlaması yolunda atılacak ilk adımlardır.



b) Kocanın görevleri:



1. Aile müdüriyeti: Çünkü o bedenen daha kuvvetlidir ve aileyi idare etmek için daha güçlüdür. Kadın tıpkı gül gibidir; gül yakıcı güneşe rüzgâra ve kasırgaya dayanamadığı gibi kadın da ağır ve yıpratıcı sorumluluklara dayanamaz.



İmam Ali (a.s.) oğlu İmam Müçteba'ya şöyle vasiyet etmiştir: "Kadına şahsî işlerinden fazlasını yükleme. Çünkü o reyhandır; kahraman değildir."

Erkeğin sorumlulukları sadece ailenin geçimini sağlamakla sınırlı değildir. Aile fertlerine doğru yolu göstermek eğitim ve terbiyelerine nezaret etmek onlara iyiliği emretmek ahlâkî yönden sapmalarına engel olmak vs. erkeğin önemli vazifelerindendir. Dikkat edilmesi gereken husus ise şudur: Erkeğin aile müdüriyetinde başarılı olması ancak aile fertlerinin gönüllerine taht kurmasıyla mümkündür.



2. Ailenin geçimini sağlamak: Evin asıl işlerini idare etmek kadının sorumluluğunda olduğu için doğal olarak erkek de ailenin geçimini temin etmelidir. Ancak bunu minnetsiz bir şekilde yapmalıdır. Çünkü bu aile reisliğinden dolayı üzerine düşen bir görevdir.



3. Aileyi rahat yaşatmaya çalışmak: Aile bireyleri geçimlerinin temininin yanında nispî bir refah içinde yaşayabilmeleri için erkeğin cömertliğine muhtaçtırlar. Bu yönden bir kısma ve kısıtlamayla karşı karşıya kalırlarsa birçok ruhsal ve bedensel darbeye maruz kalırlar. Ancak aileyi rahat yaşatmak savurganlık yapmak ve israf etmek anlamına gelmemektedir. Bunun anlamı cimrilik yapmamak ve erkeğin ekonomik imkânlarına uygun biçimde aileyi refah içinde yaşatmaya çalışmaktır. İmam Rıza (a.s.) buyuruyor ki: "Erkeğin ailesinin geçimini kısmaması gerekir ki ölümünü arzu etmesinler."







4. Diktatörlükten sakınmak: Erkek her ne kadar ailenin reisi ise de emir ve nehiyde bulunmaktan sakınmalıdır; eşinin ve çocuklarının görüşlerini dikkate almalıdır. Kendini beğenmişlik ve yersiz sıkmalar ailede diktatörlük düzeninin hâkim olmasına sebep olur; sağlıklı aile ilişkilerine ve çocukların doğru biçimde eğitilmesine zarar verir. Bu husus o kadar önemlidir ki Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur: "Mümin ailesinin yemek istediğini yer. Ama münafık kendi yemek istediğini ailesine yedirir."



c) Kadının görevleri



1. Kocasının sırlarını korumak: Kadın asla kocasının sırlarını ifşa etmemelidir. Aksi hâlde kocasının güvenini kaybeder. Bazı erkeklerin işleri hakkında hanımına fikir danışmamasının bir nedeni de hanımının sır saklayacağından emin olmaması ve söylediği şeyin ertesi gün ağızdan ağza dolaşmasından korkmasıdır.



2. Kocasının işine yersiz yere karışmamak: İnsan fıtrî olarak özgürlük ve bağımsızlık ister. Bu eğilim erkeklerde daha güçlüdür. Hanımlar hayırhahlıklarının her zaman kocalarının yararına olacağını zannetmesinler. Bu konu evlilik hayatında zaman zaman ciddî krizlere yol açabilir. Bu yüzden erkeğin bağımsızlığına zarar vermemeye çalışın.



3. Evi idare etmek: Evi idare etmek ve ev işlerini evirip çevirmek hukukî olarak kadının sorumluluğunda olmasa da ahlâkî olarak onun görevlerinden sayılmıştır. Evi idare etmek oldukça önemli bir iştir. Maalesef yalnızca ev işlerini yapan kadınlar (ev kadınları) kendilerinin ve yaptıkları işin gerçek değerini bilmiyorlar. Gerçek bir ev kadını önemli bir birimin tüm işlerini tek başına yapan liyakatli bir müdürdür. Hem plânlayıcı hem uygulayıcıdır. Uluslararası çapta kariyer sahibi olan birçok erkek bu başarısını "bir ev kadını"nın tedbiri ahlâkı ve liyakatine borçludur.



4. Ailenin harimini ve değerlerini korumak: Kadının kocası hakkındaki en büyük vazifesi erkeğin evdeki namusu ve vekili olarak davranışları ve sözleriyle ailenin harimini ve değerlerini korumaktır. Böyle bir kadın hem kocasının malını korur israfa ve lükse kaçarak kocasının servetini zayi etmez; hem tehlikeler karşısında aile haysiyetini ve kocasının şerefini korur; hem de tesettüre riayet ederek namahremlere karşı örtünür.



Kocanın cinsel ihtiyacını karşılamak onu övüp teşvik etmek sevgiyi şarta bağlamamak vs. de riayet edilmesi hâlinde hayatı neşeli ve sefalı kılacak olan diğer hususlardandır.

Aile, toplumun çekirdeği ve temelidir. Toplumun huzurlu ve mutlu olabilmesi sağlıklı yapıya sahip ailelerden oluşmasına bağlıdır. Yüce Allah kainattaki her şeyi erkekli ve dişili olarak çift yaratmış ve bunu Kur’an-ı Kerim’de şu ayeti kerime ile dile getirmiştir: “ Allah, sizi tek bir nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir.” İnsan neslinin devamı ve insan yetiştirmek nikah/meşru’ evlilik şartına bağlanmış, böylece İslam dini sağlıklı yuva kurup hayırlı nesiller yetiştirmeyi teşvik etmiştir. Ailelerin kurulmasıyla birlikte milli, manevi ahlaki değerlerin öğrenildiği ilk hayat mektebi eğitim yuvası da açılmış olmaktadır.
Müslüman bireyler Allah’a, yakınlarına ve bütün insanlara karşı vazifelerini, Allah ve diğer varlıklarla olan ilişkilerini, hak ve sorumluluklarını ilk olarak aile okulundan öğrenirler. Aile, anne-baba ve çocuklardan oluşan, üyeleri arasında karşılıklı saygı, sevgi, dayanışma ve birbirlerine ait olma duygusu bulunan cemiyetin, milletin en önemli uzvudur. Bu sebeple, bedenen ve rûhen sağlıklı nesillerin yetişmesi ailelerin sağlıklı, düzenli ve huzurlu olmasına bağlıdır.
İnsanın var olduğu, hayatı paylaştığı her toplulukta hak ve sorumlulukların olacağı muhakkaktır. Kurulan her ailede karı-koca, anne-baba, evlat veya kardeş olarak aile bireylerinin birbirlerine karşı hak ve sorumlulukları ve görevleri vardır. Kişilerin, toplumdaki her bir bireyin hak ve sorumluluklarını bilmesi ve karşılıklı olarak birbirlerine saygı göstermeleri aile içi eğitimle yakından alakalıdır. Aile bireyleri birbirlerine karşılıklı ihtiyaç, yardımlaşma ve dayanışma bağlarıyla bağlı oldukları gibi sevgi, şefkat ve koruma gibi duygusal bağlarla da bağlıdırlar. Yüce Allah kadına da erkeğe de eş olarak aralarında karşılıklı bir sevgi, merhamet ve acıma duygusu vermiştir. Allah Teâlâ, K.Kerim’de bu bağlamda şöyle buyurmuştur: “ Kendileriyle huzur bulasınız diye size kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranıza bir sevgi ve merhamet vermesi de O’nun varlığının kudretinin delillerindendir.”
İnsan, yaratılışı itibariyle eşe ihtiyaç duyar. İnsanların, sıcak bir yuvaya, hayatını birlikte geçirebileceği bir eşe, sahip olacakları çocuklara ihtiyacı vardır. Bu anlamda, evlilik hayat arkadaşlığının kurulduğu ve geliştirildiği yegane bir kurumdur. Hayatın zorlukları bu birliktelik sayesinde daha kolay aşılabilir. Bu hayat mücadelesinde zorlukları aşmada eşlerin birbirlerine karşı maddi-manevi destek ve yardımcı olmaları gerekmektedir. Bu hususta Hz.Peygamber (a.s.) ve Hz.Hatice (r.anh.) arasındaki ilişki-destek müslüman bireylere örnek olmalıdır. Aileyi oluşturan bireyler birbirlerini sevip saydıkları, hak ve sorumluluklarını bilip yerine getirdikleri sürece o aile uyumlu, geçimli ve huzurlu olacaktır. Bu noktada unutulmamalıdır ki, sevgi-saygı, şefkat ve merhamet aile mutluluğunun özünü oluşturur.
Evlilik, ciddiyetle korunması ve sürdürülmesi gereken bir kurumdur. Temiz, huzurlu bir aile kurmak isteyen gençlerin öncelikle eş seçimine dikkat etmeleri hayati bir önem taşır. Bu hususta Hz.Peygamber(a.s.)’in, “ Kadın dört özelliğinden dolayı nikahlanır. Malından dolayı, soyundan dolayı, güzelliğinden veya dindarlığından dolayı, eli bereketlenesice sen dindar olanı tercih et.” tavsiyesi evlilik yapacak her bir bireyin kulak vermesi gerekli bir kuraldır.
Evlilik akdiyle birlikte eşler ahlaken, dinen ve hukuken birbirlerine karşı sorumluluk üstlenmiş, haklarını garanti altına almışlardır. Fakat, bu sözleşmenin yaptırım gücü büyük ölçüde ahlaki ve vicdanidir. Bu sebeple gönlünde Allah sevgisi olan dindar insanla evlenmek hak ve sorumlulukları bilip Allah rızasına uygun yaşamayı ve bu çizgide nesiller yetiştirmeyi de kolaylaştıracaktır. Evlilikte iyi seçim iyi geçimi de beraberinde getirecektir. K.Kerim’de, evlilikten amacın, eşlerin birbirleri aracılığı ile huzura kavuşma olduğuna vurgu yapılmaktadır. Bu sebeple eşler, huzur ve mutluluğun sağlanması için azami gayret göstermelidirler. Hiç kimse, “hayatım zehir olsun” diye evlenmez. Amaç didişmek, huzursuzluk çıkarmak değil, mutluluk ve huzur vermektir. Hayatın gerçeklerine döndüğümüzde eşlerin bu amacı gerçekleştirmekte zorlandıklarını ve bazen de iyi sınav veremediklerini görmekteyiz. Bunun sonucu, huzursuz eşler arasında huzursuz çocukların yetişmesidir. Eğitim bilimciler ve iletişim uzmanları, bunun başlıca sebebini nitelikli beraberliklerin yaşanmamasına, tarafların hak ve sorumluluklara gerektiğince riayet etmemesine bağlamaktadır. Anne-babaların gerekli eğitimi almadan anne-baba oldukları ve maalesef anne ve babalığı yaşarken öğrendikleri bir gerçektir. Bu aşamada, ebeveynlerin tutum ve davranışları genç anne-baba adaylarının yegane tecrübelerini oluşturmaktadır. Bunun tabii sonucu olarak, her evlenen genç birey eşiyle nasıl iletişim kuracağını, mutlu bir aileyi nasıl tesis edeceğini layıkıyla bilememektedir. İşte, hak ve sorumlulukların farkında olunmadan kurulan yeni aileler huzursuzluğun ve mutsuzluğun da kaynağı haline gelmektedirler. Büyük umutlarla ve hayallerle kurulan aile yuvası, kısa zamanda çatırdamaya başlamakta ve bazen de ayrılıklarla sonuçlanmaktadır.
Eşler, sağlıklı ve mutlu bir aile ortamı oluşturmak istiyorlarsa hayatın zorluklarına birlikte karşı koymak zorunda olduklarını bilmelidirler. Yan yana, el ele, göz göze sohbet etmeli, nitelikli beraberlikler yaşamalıdırlar. Eşler, birbirlerine cesaret verici, takdir edici sevecen sözler söylemeli, hediye almalı, fiziksel temas kurmalı, birbirlerini hoş görmeli ve yardımlaşmalıdırlar. Çiftlerin birbirleriyle ilgilenmeleri, sorumluluklarına dikkat etmeleri, iyi taraflarını görmeleri, birbirlerine güven duymaları mutluluğun yakalanmasında en önemli faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Eşlerin, birbirlerine karşı bağışlayıcı ve sabırlı olması, ufak tefek hatalarda öfkelenmeyip öfkesini kontrol altında tutması, eşine değer verdiğini hissettirmesi aile mutluluğunun anahtarı konumundadır. Yine eşlerin önem vermeleri gerekli hususların başında aile sırlarının gelişi-güzel açığa vurulmaması gelmektedir. “Kol kırılır yen içinde” atasözümüz bu hususu veciz olarak ifade etmektedir. Bu bağlamda K.Kerim’de Yüce Allah, “ Onlarla iyi geçinin.”, buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz de, “ Sizin en hayırlınız ailesi(eşi) için hayırlı olanınızdır. Ben, ailem için hayırlıyım.” diyerek, bu hususa dikkat çekmiştir. Bu sebeple, Müslüman bireylerin Hz.Peygamber(a.s.)’in aile hayatını öğrenmeleri, onun emir ve tavsiyelerine uygun bir aile hayatı kurmak üzere gayret sarf etmeleri kuracakları aile yuvası için büyük önem taşımaktadır.
Ailenin en önemli görevlerinden biri de çocukların yetiştirilmesidir. Müslüman toplumlarda, çocuklara Allah’ın anne ve babaya bir lütfu ve hediyesi olarak bakılır. Çocuklar, özel anlamda aileye ve genel anlamda topluma neşe ve mutluluk katarlar. Çocukların da anne ve babaları üzerlerinde hakları olduğu bir gerçektir. Mesela; dini ve milli kültürümüze aykırı olmayan güzel isimlerin ad olarak konması; aralarında adil davranılması, öperken, severken ve paylaştırırken ayırım yapılmaması; onların sağlık, beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının helal yollardan sağlanması ebeveynlerin en temel görevleri arasında yer almaktadır. Çocukların maddi ihtiyaçlarının makul ölçülerde karşılandığı gibi sevgi-şefkat gibi manevi ihtiyaçlarının karşılanması, iyi bir eğitim verilmesi, dini ve ahlaki kuralların öğretilmesi, örf-adet ve sorumluluk bilincinin kazandırılması anne ve babaların en başta gelen görevlerindendir. Çocuklarımıza her konuda iyi ve doğru bir model olabilmek için söylediklerimize, davranışlarımıza çok dikkat etmeliyiz. Çünkü onların, sevgi, saygı, merhamet, hoşgörü, kısacası tüm olumlu ve olumsuz davranış tiplerini öğrenip benimsemelerinde ebeveynlerinin büyük katkıları olmaktadır.
Çocukların ebeveynleri üzerinde olduğu gibi anne-babaların da çocukları üzerinde bir takım hakları olduğu bir gerçektir. Ailede, saygıya en layık olan anne-babalar yani aile büyükleridir. İslam dininde Allah’a itaattin peşinden anne-babaya itaat gelmektedir. K.Kerim’de Yüce Allah, “ Rabbin, yalnız kendisine ibadet etmenizi ve ana-babaya da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘öf’ bile deme. Onları azarlama. İkisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de, sen onlara öyle merhamet et!’ diyerek dua et.” ayetiyle, bu önemli hususa insanların dikkatini çekmiştir. Çocuklarını merhamet ve sevgiyle kucaklayan anne-babalar hayat boyu fedakarlıklarını sürdürürler. Gerektiğinde yemez yedirirler, içmez içirirler ve giymez giydirmeye çalışırlar. İşte, anne ve babalar da ileriki yaşlarda çocuk misali bakıma muhtaç duruma gelirlerse, çocuklarının aynı şekilde ebeveynlerine davranması dini bir vecibe olarak karşımıza çıkmaktadır.
Anne ve babaların istekleri, dinin emir ve yasaklarına aykırı olmadığı sürece çocukları tarafından yerine getirilmeye çalışılır. Bu bağlamda çocuklar, ebeveynlerine karşı sevgi ve saygıda kusur etmemeli, onlarla ilgilenmeli, hal-hatırlarını sürekli sormalı, gönüllerini almalı, ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmalı, onları incitecek davranışlardan uzak durmalı, yaşlılıklarında kendilerini terk edip yabancıların bakım ve ilgisine muhtaç duruma bırakmamalıdır. Hz.Peygamber (a.s.), anne ve babanın çocukları üzerindeki hakkına dikkat çekmek için, “ O ikisi, senin cennetin veya cehennemindir.” buyurmuştur. Bir başka hadiste ise, “ Allah’ın rızası anne-babanın rızasında, öfkesi anne-babanın öfkesindedir.” diyerek, Allah katında hoşnutluğun ve rızanın, anne-babanın çocuklardan hoşnut olması ve kendilerinden razı olmalarıyla sağlanacağına işaret etmiştir.
Aile içerisinde kardeşlerin de birbirlerine karşı bir takım hak ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu bağlamda; kardeşler birbirleriyle samimi olmalı; büyük kardeşler tecrübe, eğitim ve sorumluluklarının daha fazla olması gibi bir takım üstün hasletlerinden dolayı fazlaca saygı görmelidirler. Kardeşler kalp kırıcı ve incitici davranışlardan kaçınmalıdırlar. Aksine, aralarında yardımlaşma ve istişare esas olmalıdır. Aralarındaki ilişkiler sevgi ve merhamet temelli olmalı; miras, mal, para gibi maddi farklılıklar onları birbirlerine küstürmemeli ve uzaklaştırmamalıdır.
Eğitim bilimciler, aileyi eğitimin en verimli gerçekleştiği yer olarak görürler. Birey, ilk dini ve ahlaki bilgi ve görgüsünü ailesinden öğrenir. Birey temelde sevgi, disiplin ve özgürlük gibi manevi ihtiyaçları ile maddi sayılan ihtiyaçlarını da ailesinden karşılar. Sevgi ve güven ortamı oluşmuş, hak ve sorumluluk bilinci yerleşmiş ailelerin oluşturduğu toplumlar da huzur ve mutluluğun yaşandığı toplumlardır. Yazıda özlü bir şekilde dile getirilen hususlar bilinip yaşandığı takdirde aile yapısı sağlam nesiller ve uzun ömürlü milletler meydana gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder